21 Haziran 2009 Pazar


Deli Kızın Aşk Şarkısı
Bütün dünya ölüme düşer kapattığımda gözlerimi;
Açarım gözkapaklarımı ve doğar herşey yeniden.
(Sanıyorum kafamdan uydurdum seni.)

Yıldızlar vals yaparlar, kırmızı ve mavi,
Ve keyfi bir siyahlık dörtnal peşinden:
Bütün dünya ölüme düşer kapattığımda gözlerimi.

Düşledim büyüyle beni yatağa çektiğini
Ve çılgınca öptüğünü, delice şarkı söylediğini.
(Sanıyorum kafamdan uydurdum seni.)

Devrilir gökten Tanrı, solar cehennem ateşleri:
Melek ve Şeytan’ın adamları çeker giderken:
Bütün dünya ölüme düşer kapattığımda gözlerimi.

Hayal ettim söylediğin yoldan döneceğini,
Fakat yaşlandım, artık unuttum ismini.
(Sanıyorum kafamdan uydurdum seni.)

Bir fırtına kuşunu sevmeliydim seveceğime seni;
Hiç değilse baharda göğü şenlendirir gelirdi.
Bütün dünya ölüme düşer kapattığımda gözlerimi.
(Sanıyorum kafamdan uydurdum seni.)

Sylvia Plath (1932-1963, ABD)
Çeviren: İsmail Haydar Aksoy

19 Haziran 2009 Cuma

Yaşamak Alışmaktır...(Işığın Yansıması)

Yaşamak bir gün uyanmaktır
Birgün birdenbire yalnız kalmaktır
Yaşamak alışmalardan sonra
Alıştığın herşeyle savaşmaktır...

18 Haziran 2009 Perşembe

Haşim'in Merdivenleri

Ahmet Haşim’in de dediği gibi ağır ağır çıkıyorum merdivenleri. Daha 21. basamakta olmama rağmen tırmanışa dün başlamış gibiyim. Öyle eteklerimde de bir yığın kızıl yaprakta yok.

Lanet Albert...

Ah! Werther… kadere inanır mısın? Hani seni Lotte’ye sürükleyen kadere.

16 Haziran 2009 Salı

Buğulu Hayat

Sessiz bir geceydi. İnceden odada yankılanan piyano sesleri ile beyninden geçenleri karıştırmıştı. Dışarıdaki soğuk hava dalgası içerdeki sıcak havayı göstermek istermişçesine camda buğulanmaya sebep olmuştu. Uzandığı kanepeden doğruldu. Sağ sola bakındıktan sonra kalktı ve nemli camın önüne gitti. Sadece sokak lambalarının buğulu camda dağılmış yansıması görünüyordu. Tabi birde çete halinde dolaşan, gecelerin sahiplerinden köpeklerin havlama sesleri geliyordu tiz rüzgâr sesi ile karışık. Elini buğulu cama doğru kaldırdı. Bir müddet yazmak istedikleri hakkında düşündü. Hayatı buğulu bir cama benzetti bir an için ve küçük bir tebessüm attı boş odaya. Buğulu cam istediğini yazdığın bir platformdu ama uzun süreli değildi aynı hayat gibi kısaydı ve onu da sen doldurmaktaydın. Sabah gün ağardığında muhtemelen ne yazdığından kimsenin haberi bile olmayacaktı. Hayatına insanlar ne yazabilir veya ben hayatıma ne yazdım ve hala ne yazmaktayım diye düşünmeye başladı. Bilirsiniz işte her an aklımızdan bir şeyler geçer ve o an yine aynı hızla kaybolur. Gözlerini yumdu ve bir film şeridi denen şekilde hayatı Powerpoint sunumu halinde geldi ve geçti. Gülümsedi tekrar ve cama “koca bir hiç” yazdı. Gerçekten de öyle olduğuna inanıyordu. Yaşadıklarını düşündüğünde boşa geçmiş bir ömür acı bir şekilde eror veriyordu. Ama ne yazık ki hayatının bir restart tuşu yoktu. Aslında olmaması Allah’a şükretmesini sağlamalıydı. Birçok oyunun sıkılıp bir kenara atılmasının nedeni de bu değil miydi? Hata yapmaktan korkmasak yaşadığımız hayattan alacağımız tat oranı büyük ihtimalle %49 oranında azalacaktı. Bu veriye belki laboratuarda bilimsel ortamda ulaşmadık ama biliminde açıklayamadığı konulardan birinden bahsediyor olmamızın bunda büyük bir payı olsa gerek.

Paris, je t'aime filminden bi bölüm...

Zaman

değişime uğradı.

Bizim bağlantımız da.

Mevsimler gibi.

İlkbaharımız harikaydı,

ama yaz bitti.

Sonbaharı da kaçırdık.

Ve şimdi her şey soğuk,

Her şey çok soğuk,

her şey donmaya başladı.

Aşkımız uykuya daldı

ve kar,

bize sürpriz yaptı.

Karların içinde uyuya kaldı,

ve ölüm yaklaşıyor.